CAN SUCAK ANISINA
“Anne hiç tüm düşünceleri aklından silip kuşların sesini dinliyor musun? O kadar güzel ve anlamlı ki bazen durup dinlemek lazım.”

Kayıplar zor. Bazıları ise trajedi. Ağıtlar yakılıyor, anıtlar dikiliyor yitip gidenin ardından. Neden böyle bir istek duyuyor insanoğlu-insankızı, anlaması ve açıklaması güç. Belki tarihe bir not düşme, sembolik bir anma/yaşatma, inkâr, çaresizlik, üzüntüyü ifade ediş biçimi… Uzar gider. Bizim için ise, artık fiziksel olarak aramızda olmayacak oğlumuzun hep kalbimizde, aklımızda olacağının bir ifadesi. Burada sizinle bir vakfın kuruluşunu paylaşmak isteriz. Bizim için ağıt da, anıt da bu vakıftır.

Çok sevilen bir CAN artık sizinle değilse, ardından bir şeyler yapmak, onu, ardında bıraktığı hikâyeyi ölümsüzleştirmek istiyorsunuz. Kimisi bir okul yaptırıyor, kimisi çeşme, önemli işler başarmış biri ise büstleri, heykelleri dikiliyor bir yerlere, ya da ismi veriliyor bir sokak veya caddeye. Gidenlerin ardından dualar okunuyor, gittiği o bilinmezde – artık – rahat ve huzur içerisinde olsunlar diye. Mekânı cennet olsun dilekleri geliyor herkesten. Oğlumuz bize güzel mi güzel, anlamlı mı anlamlı bir hikâye bıraktı gitti. Sanki bir de ÖDEV. Elimizde her zaman gülen fotoğrafları ve paha biçilemez anılar kaldı. Bizler, ödevimizi yapmak, 13 Ocak 2018 tarihinde başka bir âleme yolcu ettiğimiz, varlığının 26 yıl 5 ay 25 günlük bir kısmına eşlik edebildiğimiz CAN’ımızın ardından onun bilgece yaşanmış kısacık hikâyesini başka bir boyuta taşımak istedik.

Zor bir yaşamı olduğu için mi bilinmez, yaşının çok ötesinde bir olgunluğa sahipti Can. Bizlere çok şey öğretti o kısacık sürede. Zorluklar farklı etki yapıyor insanlarda; kimimiz sert ve hırçın oluyoruz, kimimiz yumuşak ve merhametli. Can ise neşeli; hareketli, uykuda geçirdiği zamana bile kıyamayan, her engeli iyilikle, dostlukla aşan çok İYİ ve bilge bir genç adama dönüştü yıllar içerisinde. Tenis oynamayı, kaymayı, müzik dinlemeyi çok severdi. Müziksiz bir an yoktu onun için. Hastane yatağında uykuda dahi piyano sesi oluyordu fonda, ya da bir reiki müziği. İnanılmaz bir mizah anlayışı, bir tiyatro yeteneği, hiç yüzünden eksik etmediği gülümsemesi. Tek sitemi vardı onca sıkıntı içerisinde. “Bir köpeğim olmalıydı benim. Her şeyim oldu ama bana küçükken bir köpek almadınız” diye sitem ederdi sıkça. Ne çok köpek ziyaretçi kabul ettik hastane odasında her birine tek tek sarıldığı, sevdiği. Küçüklerle de arası iyiydi, büyüklerle de. Aile büyükleri ile sımsıcak bir diyaloğu vardı ve içerisine mizah kattığı sohbetleri. Hani derler ya çocukla çocuk, büyükle büyük. Arkadaşlarını çok severdi sanki canından çok. Bizler anne babası olarak çok şanslıydık, bu kadar sevgi dolu ve sevgisini açık ifade eden bir evlatla paylaşabildiklerimiz için. Ne çok uzun sohbetler, felsefi konuşmalar sığdı o kısacık zamana. Demek ki bir acelesi varmış, hepsini sığdırmak istemiş hikâyesine. Yaşamın her anını dolu dolu, bir o kadar da coşku ile geçiren; kalbinin ve gözlerinin içi ile neredeyse her an gülen, hayatın hırçın bir deniz olarak ona sunduğu dalgaları adeta sörf yaparak karşılayan, bu genç adamın hikâyesine sizleri de ortak edelim istiyoruz. Birkaç kısa anekdot var söylemeden geçemeyeceğim.

Bir gün birlikte parkta yürürken, durdu ve başını göğe çevirip bir süre öylece sessizce bekledi ve sordu “anne hiç tüm düşünceleri aklından silip kuşların sesini dinliyor musun? O kadar güzel ve anlamlı ki, bazen durup dinlemek lazım”. Bu söz üzerine o kadar çok düşünecek şey var ki. Nasıl bu kadar genç bir adam bu kadar farkında olabildi ki? Sahi hiç öyle sessizce kuşları dinlememiştim uzun uzun. Onun için endişelenmek hayatımı kaplayan bir duygu idi. Bunu anlıyor ve üzülüyordu. “Bak anneciğim, anlar öyle değerli ki, kaçırmamak lazım endişeyle falan, sen benim ömrümü yarım saat bile uzatamazsın onun için anları ıskalama.” Doğrudur kimse kimsenin ömrünü uzatamıyor. Mümkün olsa vereceksiniz kalan ömrünüzü ama olmuyor işte. Başka bir gün yine şu sözler döküldü o güzel dudaklarından “hayatın sırrı affetmekte, affet hafifle, başka kimse için değil kendin için affet. Ben affettim çok iyi hissediyorum, sen de affet”. Ona bir kez daha sımsıkı sarılıp, mis kokusunu içimize çekemediğimiz şu anda artık çok iyi biliyoruz anların değerli olduğunu, kuşları, doğayı dinlemenin güzelliğini. Çok beğenilerek alınmış, hiç giyilmemiş, kılıfında bir siyah deri ceket, arabasında öylece dün bırakılmış gibi duran bir miktar para ve güneş gözlüğü, arasında kalemi duran yarım kalmış bir kitap, tenis raketleri ve resimler, hani o gözlerinin içiyle güldüğü resimler ve gerçekleşememiş onca hayal…

Victor Frankl’ın bir sözüne atıf yapmak gerek burada “Yaşamak acı çekmektir. Yaşamı sürdürmek, çekilen bu acıda bir anlam bulmaktır. Eğer yaşamda bir amaç varsa, acıda ve ölümde de bir amaç olmalıdır. Ama hiç kimse bir başkasına bu amacın ne olduğunu söyleyemez. Herkes bunu kendi başına bulmak ve bulduğu yanıtın öngördüğü sorumluluğu üstlenmek zorundadır.” Herkesin acı çekme biçimi farklı. Biz de Can’ımızın ardından yürekleri ısıtacak manevi bir anıt dikelim istedik. Öyle bir şey yapalım ki her neredeyse ona gitsin güzel enerjisi, sevabı. Gülümsesin oralardan, ‘aferin size de bu yakışırdı’ desin. Onun hikâyesi derman olsun birilerine; ama küçük ama büyük, iyilikler yapalım onun adını anarak. O küçük iyilikler bizim duamız olsun, bulsun onu. Bu dünyada kısa yaşamı nedeniyle gerçekleştiremediği güzellikleri gönderelim buradan ona ve diğer gidenlere. Bir vakıf kurduk. Vakfımızın adı Can Sucak, CAN’dan Bişeyler Vakfı. Vakıf ismini kendisinin yazmayı kısa bir süre sürdürebildiği bloğundan almıştır. Her biri Can’ımızın yaşamı ile yakından ilgili farklı iyilik projeleri ile başlatmak isteriz faaliyetlerimizi. Sermayemiz sonsuz bir sevgi, bilgi, akıl, merhametli yürekler. Bu dünyanın en değerli sermayesinden güzel bir şeyler üretmek mümkün olur diye umuyor ve diliyoruz. Aklını, bilgisini, yüreğini, merhamet duygusunu bize bağışlayacak gönüllüler, dostlardır dileğimiz, yolculuğumuza arkadaşlık edecek.

Kötülük doğası gereği örgütlü ve etki faktörü büyük. Bizler de iyi ve güzeli örgütleyerek- örgütlenerek gerçekleştirelim, mum yakalım karanlıklara. Amaçlarımıza uygun tüm iyilik hareketlerini, vakıf ve dernekleri kardeş kabul ediyor, sayılarının, güçlerinin artmasını diliyoruz.

Sizinle en değerlisini kaybetmiş bir anne baba olarak ağıtımızı ve anıtımızı paylaştık. Bu vakıf bizim hikâyemiz, duamız, Can’ımızı anmamız, ardından yanmamızın bir ifadesidir. Bu hikâye iyilik üzerine olsun istedik. Biz başlattık devamını birlikte getirelim.

“Sevgi, sevilen insanın fiziksel varlığının çok ötesine geçer. Sevgi en derin anlamını, kişinin tinsel varlığında, iç benliğinde bulur. Sevilen kişinin gerçekte orada olup olmaması, yaşayıp yaşamaması, bir anlamda önemli olmaktan çıkar”